Ana içeriğe atla

Mescid-i Aksa'nın Tarihi ve Müslümanlar İçin Önemi

mescidi aksanın muslumanlar icin onemi
Mescid'i Aksa'nın Tarihi
Hz. Muhammed (s.a.v.) zamanındaki mescitler arasında, Mekke'ye en uzak yerde bulunduğu için, bu yere, kendisine 'en uzak yer' anlamına gelen Mescid-i Aksa ismi verildiği söylenir.

Beyt-ül Makdis ya da Beyt-ül Mukaddes adı da verilen bu yerin inşasına, Hz. Davud (a.s.) zamanında başlanmıştı. İnşaatında bizzzat bulunan Hz. Davud (a.s.), duvarları, yaklaşık bir adam boyu yükseldiği sıralarda, bu inşaatı tamamlayamadan hakkın rahmetine kavuşur. Ondan sonra yerine geçen oğlu Hz. Süleyman (a.s.), mescidi tamamlamak ister ve on iki mahalleye sahip Kudüs şehrini, usta ve mühendislere inşa ettirir. Mescid-i Aksa'yı yapan ustalar taşları yontarak, altın, gümüş, inci, yakut ve başka mücevherler de kullanmış ve mescit toplam yedi yılda tamamlanmıştır.

Bu mescitin adına Beyt-ül Makdis (kutsal yer) de denir. Bu ifade, Kuran-ı Kerim'de geçmez, hadis-i şeriflerde zikredilir. Ama Mescid-i Aksa ismi, hem Kuran-ı Kerim'de, hem de hadislerde geçer.

Hz. Süleyman (a.s.), Hz. Musa (a.s.)'dan beri nesilden nesile gelmiş bulunan ve içersinde Tevrat'ın da bulunduğu Ahid sandığını, yani Tabut-u Sekine'yi, mescide koyar. Ancak daha sonra, Asur hükümdarı ikinci Buhtunnasar Kudüs'ü işgal eder ve şehri yakıp yıkar. Mescidde bulunan altın gümüş ve diğer mücevherleri de alarak Babil'e götürür. Daha sonra mescit tamir ettirildiyse de, M.S. 70 yılında romalılar Mescid-i Aksa'yı tekrar yıkarlar. Böylelikle Kudüs'ün musevilere olan bağlılığı da son bulur.

M.S. 123'te, bizanslılar mescidi tekrar tamir ederler. Sonrasında Hz. Muhammed (s.a.v.), bir gece Mescid-i Haram'dan, melek Cebrail (a.s.) tarafından getirilen Burak'a binerek, Mescid-i Aksa'ya gelir ve burada namaz kılar. O tarihlerde burası, müslümanların kıblesiydi. Peygamberimizin Medine'ye hicretinden 16 ay sonra, Allah tarafından gönderilen bir vahiyle, müslümanların kıblesi Kabe olarak değiştirildi.

638 yılında, Hz. Ömer (r.a.), Suriye seferindeyken Mescid-i Aksa'yı ziyaret etmiş ve burayı temizletip bakım yaptırarak, yeniden inşa ettirmiştir. Burada ezan okutarak cemaatle namaz kıldırmıştır. Yahudilere, mescide emniyetle girme hakkı tanımış, Kudüs'teki kiliselere dokunulmaması için emir verip, hristiyanlarla anlaşma yapmıştır.

Kudüs'ün müslümanlar tarafından fethedilmesinden sonra, halife Abdülmelik bin Mervan, Mescid-i Aksa'nın yakınındaki arsa üzerinde, tam bu mescidin kıble tarafına, Kubbet-ül Sahra'yı yaptırır. Daha sonra depremle harab hale gelen Mescid-i Aksa, Emevi halifesi El Velid tarafından yeniden yaptırılır.

Mescid-i Aksa'nın, Emeviler ve Abbasiler zamanlarındaki şekli, bugünkü durumuna çok yakındır. Kıble karşısında 15 kapı bulunur. Ortadaki altın kaplı kapı, tunçtan yapılmıştır. Son cemaat yerinde revakları (revak=sırtı bağlı bulunduğu binaya dayalı, ön cephesi açık, üstü örtülü ve örtüsü sütunlarla taşınan mekan) bulunan mescit, 280 adet mermer sütuna dayanan revakların taşıdığı bir dam ile örtülüdür. Orta kısmında bir kubbe bulunur. Damın üstü kısmen mozaiklerle süslü, kısmen de levhalarla kaplıdır.

Kudüs 1099'da haçlılar tarafından istila edilince, şehir yakılıp yıkılmış, bir çok kadın, çocuk ve diğer masum insanlar kılıçtan geçirilmişti. Hristiyanlar Mescid-i Aksa'yı da yağmalayıp, tepelerine haçlar dikmiş, içine heykeller koyarak burayı kiliseye çevirmişlerdir.

Sultan Selahaddin-i Eyyubi, 1187'de, Kudüs'ü haçlıların elinden kurtarır ve mescidin içindeki putları ve heykelleri kaldırtır. Sarayı eski haline getirip, yeni bir mihrap yaptırır. Daha sonraları ise, bu mihrabın iki yanına pencereler açılıp bir minber (ki bu minber, 16 bin ahşap parçanın, tek bir çivi bile kullanılmadan birbirine geçmesiyle oluşturulmuştur), kuzey tarafına son cemaat revakları ve bir tahta minare eklenir.

Emeviler, Abbasiler, Eyyubiler ve Memlükler zamanlarında bir ilim merkesi haline getirilmiş ve bir çok islam aliminin yetişmesine vesile olmuş Mescid-i Aksa, en son 1517'de Yavuz Sultan Selim'in Kudüs'ü ele geçirmesiyle Osmanlıların hakimiyeti altına girmiş ve tamiri, bakımları yapılmıştır.

Birinci dünya savaşından sonra Kudüs, Türklerin elinden çıkınca, bağımsız hale gelmişti. Fakat 1948'deki Arap-İsrail savaşında, Kudüs'ün batı kısmı İsrailliler tarafından işgal edildi. 1967'deki altı gün savaşından sonra Kudüs'ün tamamı İsrail savunma kuvvetlerinin eline geçti. 1969'da gerçekleştirlen bir suikastte ise, Avusturalyalı protestan bir fanatik, Mescid-i Aksa'nın bir kısmını ateşe verdi.

1980 ve 1982'de, iki defa yüklü miktarda patlatıcı yerleştirilerek, mescit yıkılmaya çalışılmış, 1990'da ise mescit içine girilerek secdede olanlara ateş açılmış ve 30 kişinin öldüğü, 800 kişinin de yaralandığı bir katliam yapılmıştır.

Kudüs’de Süleyman aleyhisselâm tarafından bina ettirilen mesdd, cami. Peygamber efendimiz zamanında bulunan mescidler arasında, Mekke’ye en uzak mescid olduğu için burası Mescid-i Aksa yâni en uzak mescid ismiyle meşhûr oldu.

Beyt-ül-makdîs veya Beyt-ül-mukaddes adı da verilen Mescid-i Aksa’nın inşâsına Dâvûd aleyhisselâm başladı. Duvarlarını bir adam boyu yükseltti fakat tamamlıyamadan vefat etti. Dâvûd aleyhisselâmdan sonra hem peygamber, hem hükümdar olan oğlu Süleyman aleyhisselâm, Beyt-ül-makdîs yâni Mescid-i Aksâ’nın inşâsını tamamlamak istedi.

Allahü teâlâ tarafından emrine verilen cinleri toplayarak aralarında vazife taksîmi yaptı ve her bir cemâati bir işle vazifelendirdi. Sonra usta ve mühendislere, on iki mahallesi olan Kudüs şehrini inşâ ettirdi. Şehrin kurulması bitince, mescidin tamamlanmasını emretti. Cinlerden bir kısmı altın, gümüş ve yakut; bir kısmı denizden saf inci; bir kısmı mücevherat ve kıymetli taşlar; bir kısmı da misk anber ve diğer güzel kokuları getirdiler. Bütün bunlardan yeteri kadar hazırlanınca işlemek üzere ustalar ve Fenikeli mimarlar getirdi. Gelen ustalar, taşları yontarak bu mücevher, inci ve yakutları işlediler. Toplanan malzemeleri kullanarak mescidin yapımını yedi senede tamamladılar. Uzaktan bakılınca bir altın parçası gibi parlayan, görenleri hayran bırakan ve o zamanda bir eşi bulunmayan bu mescide, Beyt-ül-makdîs dediler.

Süleyman aleyhisselâm, Beyt-ül-makdîs’e, Mûsâ aleyhisselâmdan beri nesilden nesile intikal ederek gelen, içerisinde Tevrat’ın bulunduğu Ahîd sandığı’ın yani Tâbût-i sekîne’yi koydu. Bu durum; Kudüs’ün, Asûrî hükümdarı İkinci Buhtunnasar tarafından işgaline kadar devam etti.

Buhtunnasar, Kudüs’ü zabt ettiği zaman, şehri yakıp yıktı. Mescid-i Aksa’da bulunan altın, gümüş ve diğer mücevherleri alıp, Bâbil’e götürdü. Daha sonra Keyhüsrev, Mescid-i Aksâ’yı tamir ettirdiyse de M.S. 70 senesinde Romalılar tekrar yıktılar. Bu târih ile, Kudüs’ün mûsevîlere olan bağlılığı son buldu. M.S. 123 yılında Mescid-i Aksâ’yı Bizanslılar tamir edip, Kudüs’e İlyâismini verdiler.

Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Mi’râc gecesinde Kudüs’e gelerek Mescid-i Aksâ’da namaz kıldı. Peygamber efendimizin; “Yalnız üç mescide ziyaret için gidilir: Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa ve benim bu mescidim” buyurarak medhettiği Mescid-i Aksa, hicretten on altı ay sonraya kadar müslümanların kıblesi olarak kaldı. 638 (H. 16) senesinde Ömer (r. anh), Suriye şeferinde, Şam’dan sonra Kudüs’e uğrayıp Mescid-i Aksâ’yı ziyaret etti. Uzun. senedir kendi hâline terk edilen Mescid-i Aksâ’da biriken ve etrafı kirleten pislikleri temizletti. Ezan okutarak cemâatle namaz kıldırdı. Yahudilere mescide emniyetle girmek hakkını tanıdı. Hıristiyanlara da, yahûdîleri aralarına sokmamalarını tavsiye etti. Kudüs’deki kiliselere dokunulmaması için emir verip, hıristiyanlarla andlaşma yaptı.

Kudüs’ün müslümanlar tarafından feth edilmesinden sonra, halîfeler ve müslüman valiler tarafından Mescid-i Aksâ’nın temizlik, bakım ve onarım işlerine çok önem verildi. Dört halîfe devrinden sonraki Emevîler zamanında, Mescid-i Aksâ’nın temizlik ve bakımına özel ihtimam gösterildi. Muâviye bin Ebî Süfyân (radıyallahü anh), Abdülmelik bin Mervân, Ömer bin Abdülazîz, Velîd bin Abdülmelik ve Süleyman bin Abdülmelik gibi halîfeler, Kudüs’e gelerek Mescid-i Aksâ’yı ziyaret ettiler. Halîfe Abdülmelik bin Mervân, Mescid-i Aksâ’nın yakınındaki arsa üzerinde Kubbet-üs-sahrâ mescidini yaptırdı. Zelzele yüzünden harâb olan Mescid-i Aksâ’yı, altıncı Emevî halîfesi el-Velîd, bugünkü hâline benzeyen şekliyle yeniden yaptırdı.

Abbasîler zamanında da bakımına ve tamirine ihtimam gösterilen Mescid-i Aksa, zelzeleler ve harpler sebebiyle zaman zaman yıkılıp tamir edildi. Halîfe Ebû Cafer Mensur ve Mehdî bin Mensur, Kudüs’e gelerek Mescid-i Aksâ’yı ziyaret ettiler ve tamir ettirdiler.

Mescid-i Aksâ’nın, Emevîler ve Abbasîler zamanlarındaki şekli, bugünkü durumuna çok yakın idi. Kıble karşısında kuzeyde on beş kapı vardı. Ortadaki altın kaplı olanı tunçtan yapılmıştı. Yanlarda yedi ve on bir kapı daha vardı. Son cemâat yerinde revakları bulunan mescid, 280 mermer sütuna dayanan revakların taşıdığı bir dam ile örtülü idi.

Orta kısmında bir kubbe bulunuyordu. Damın üstü kısmen mozaik ile süslü, kısmen de levhalar ile kaplıydı. Kubbet-üs-sahrâ mescidi (Ömer Camii) de, Mescid-i Aksâ’nın Kabe yönünü tâyin eden kıble tarafındaydı.

Kudüs’ü 1099 (H. 492)’de haçlılar istilâ edince, şehri yakıp yıktılar. Pek çok müslümanı kadın ve çocuk demeden kılıçtan geçirdiler. Bu arada Mescid-i Aksâ’yı da yağmalayıp, tepelerine haçlar dikip, içerisine heykeller koyarak kiliseye çevirdiler. Sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî, 1187 (H. 583)’de Kudüs’ü haçlılardan kurtarıp, Mescid-i Aksa’dan haçları ve putları kaldırttı. Eski hâline getirip yeni bir mihrâb yaptırdı. Daha sonraki devirlerde bu mihrabın iki yanına pencereler açılıp bir minber, kuzey cihetine de son cemâat revakları ve bir tahta minare ilâve edildi.

Emevîler, Abbasîler, Eyyûbîler ve Memlûkler dönemlerinde bir ilim merkezi hâline getirilen ve pek çok İslâm âliminin yetişmesine sebeb olan Mescid-i Aksa, bir çok defa tamir gördü. Mescid-i Aksâ’nın en son bakımı ve tâmiratı Osmanlılar tarafından yapıldı. Yavuz Sultan Selim Hân, 1517 (H. 923)’de Memlûk topraklarını ülkesine katınca, Kudüs de Osmanlı idaresine girdi. Kanunî Sultan Süleyman Hân Mescid-i Aksa ve yanındaki Kubbet-üs-sahrâ mescidlerini tamir ve tezyîn ettirdi. Daha sonraki asırlarda da bâzı tâmiratlar geçiren Mescid-i Aksa, Birinci Dünyâ Savaşından sonra Kudüs müslüman Türklerin elinden çıkınca, bakımsız hâle geldi. 1967 (H. 1387)’deki Arab-İsrâil savaşında yahûdîler tarafından Kudüs işgal edildi. Bu işgalden sonra Mescid-i Aksa, suikast neticesinde kısmen yandı. Bugün kendi hâline terk edilmiş olup, ziyadesiyle tamire muhtaçdır.

Mescid-i Aksâ’nın ismi Kur’ân-ı kerîmde zikr edilmekte ve Peygamber efendimizin Mi’râc gecesinde oraya götürüldüğü, hadîs-i şerîfler ile bildirilmektedir. 


Eshâb-ı kiramdan Ebû Zer-i Gıfâri (radıyallahü anh) şöyle bildirdi: 
“Bir kerre ben; “Yâ Resûlallah! Yeryüzünde ibâdet için en önce hangi mescid bina edildi?” diye sordum. 
Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; “Mescid-i Harâm’dır” buyurdu. 
“Sonra hangisi?” dedim. 
“Mescid-i Aksâ’dır” buyurdu. Sonra ben; “Bu iki mescidin kuruluşu esnasında ne kadar zaman vardır?” dedim. 
Resûlullah efendimiz; “Kırk sene vardır” buyurdu. 
Başka bir hadîs-i şerîfde; “Kureyş bana (Mi’râc’da) seyahat ettiğim, yerlerden soruyordu. Bilhassa Mescid-i Aksu’ya dâir öyle şeyler sordular ki, ben isrâ (Mi’râc) gecesi onlarla ilgilenip tesbit etmemiştim. Bu sebeple o kadar müşkül bir vaziyete düştüm ki, hiç bir zaman öyle sıkılmamıştım. Bunun üzerine Allahü teâlâ, benimle Beyt-i makdis arasında perde olan mesafeyi kaldırdı. Şimdi ben Beyt-i makdis’i görüyordum. Ne sorarlarsa muhakkak ona bakarak cevab vermiştim. Kureyş, Mescid-i Aksâ’nın kaç kapısı var? diye sormuşlardı. 
Hâlbuki ben Kudüs mescidinin kapılarını saymamıştım. Fakat karşımda mescid tecellî edince, ona bakmaya ve kapıları birer birer saymaya başladım” buyurdu.

Bugün kendi haline terk edilmiş bu değerli mescit, fazlasıyla tamire muhtaçtır. Ama tamir edilme girişimleri engellendiği gibi, yahudiler burayı yıkıp, Hz. Süleyman tapınağını inşa etme girişimlerine başlamışlardır bile ne yazık ki. Mescitin yakınında bulunan Ağlama Duvarının paralelinde açılan 500 metrelik tünelde, kazılar yerin 30 metre kadar altında, tüm hızıyla devam ediyor.
Bakımsız ve harâb bir hâlde bulunan Mescid-i Aksa Câmii’nin sağında ve solunda kemerli sütunlar ve dar iki sahn ile tamamlanan geniş bir orta sahn vardır. Ortadaki geniş sahnı, güney duvarına paralel bir sahn keser. Bu iki sahnın kesiştiği bölümde bir kubbe vardır. Ortadaki geniş sahnın sağındaki ve solundaki iki dar sahnın dış kısmında sağa sola altışar sahn eklidir.

Mescid'i Aksa'nın Müslümanlar İçin Önemi
Kudüs, imar edildiği günden bu yana Şam diyarının merkezi ve başkenti olagelmiştir. Hz. İbrahim ve Hz. Lut’un Filistin bölgesine gelip yerleşmelerinden itibaren bu bölgenin tümü mübarek kabul edilmiştir. “Biz onu (İbrahim’i) ve (yeğeni) Lut’u âlemler için mübarek kıldığımız arza (yere ulaştırıp) kurtardık.” (Enbiya; 71). Bereketli kılınan bu bölgenin mübarek olarak kabul edilmesinin nedeni, Cenab-ı Allah’ın hikmetiyle buradan pek çok peygamberin gelip geçmesi ve burada vefat edip defnedilmesi veya meyve ve sebzelerle etrafının bereketlendirilmiş olmasından ileri gelmektedir.

Hz. Peygamber; “Ziyaretler ancak üç mekâna yapılır. Mekke’deki Mescidu’l-Haram’a, Medine’deki benim bu mescidime ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya.” buyurmuştur. Resulullah’ın bu hadisi ile bu üç belde İslam’da kutsal ilan edilmiş ve bunların dışında kutsiyeti olan başka bir dördüncü şehirden söz edilmemiştir. Ancak Şam ve İstanbul da hadislerde zikredildiklerinden bir bakıma kutsiyetlerine işaret edilmiş beldelerdir.

İslam’ın Mekke’de ilk tebliğ edildiği günlerde bu dinin en önemli ibadetlerinden biri olan namazın Mescid-i Aksa’ya yönelerek kılınması İslam’ın ilk kıblesinin bulunduğu Kudüs şehrinin önemini açıkça gösterir. Müslümanlar bu ilk kıblenin kutsiyetini idrak ederek tarih boyunca buraya sahip çıkılması gerektiğinin bilinciyle hareket etmiş ve bu mukaddes beldeyi her zaman koruyarak tevhit inancının bayrağı altında bulunması gerektiğine inanmışlardır. Kudüs ebediyen İslam’ın ilk kıblesi olma özelliğini koruyacak ve Müslümanlar buraya sahip çıkmak zorunda olduklarını hep idrak edecek ve bu beldenin Haçlı veya Yahudiler tarafından işgal edilmesi hâlinde tarihte olduğu gibi mutlaka kurtarılması gereğine inanarak çalışacaklardır.

Kudüs Yahudilerin değil, Hz. Âdem’den bu yana gelen tevhidin temsilcisi peygamberlerin mirasıdır. Bu miras nesilden nesile Allah’a itaat eden salih kullara devredilmiş ve onlar buna sahip çıkmıştır.

Cenab-ı Allah bu kutsal toprakların daima salih kimselerin yönetiminde kalmasını irade buyurmuş, fasık ve zorbaların hâkimiyetine geçen bu toprakların tekrar peygamberlerin veya peygamber mirasçılarının eline geçmesini istemiştir. Bunun için de sık sık bu bölgeye peygamberler gönderip onları uyarmıştır. Hz. Musa’dan sonra gelen ve İsrailoğullarına mensup birçok peygamberin (Davud ve ardından Süleyman’ın) bu topraklarda Allah’ın şeriatıyla güçlü bir devlet olarak hükmetmelerinin sebebi budur. Davud öncesinde de Allah İsrailoğullarını tekrar küfre karşı cihat etme hususunda imtihan etmiş ve onlara Talut’u hükümdar olarak belirlemişti. Fakat onlar yine itaat etmeyip isyan ederek bu mukaddes topraklar uğruna savaşmaktan kaçınmışlardı. İşte bütün bu olaylar çerçevesinde, (Davud ve Süleyman’dan sonra) bu kutsal mekân ve toprakların mutlaka mümin ve muvahhidlerin yönetiminde olması gerektiğini anlıyoruz. Kâfir ve müşriklerin bu topraklar üzerinde velayet hakları olmamalıdır. Özellikle daha sonra Zekeriya ve Yahya’yı öldüren kitlenin bu topraklar üzerinde velayet hakkına sahip olamayacakları açıktır.

Yahudiler bu topraklara Hz. Musa zamanında sahip çıkmayıp, “Git, sen ve Rabbin savaşın…” demişler ve bu kutsal mekânları korumaya yanaşmamışlardır. Bu tutumlarının sonucunda da kutsal topraklar ellerinden alınmıştır. Hatta onlar bu yerleri koruma fırsatı ellerine birkaç kez geçmesine rağmen aynı isyan ve korkaklığı gösterdikleri için artık bu mescit ve çevresi hakkında hiçbir sahiplik iddiasında bulunamayacaklardır. Bu durumu Cenab-ı Allah onlara çeşitli vesilelerle defalarca bildirmiştir. Buna rağmen çağımızda dünyayı fesada boğarak Filistin’i işgal edip bunca insanın kanına girmeleri, boşuna günah çıkartma gayret ve ikiyüzlülüklerinden başka bir şey değildir.

Bu nedenle Cenab-ı Allah, salih bir kulu ve habibi olan son peygamber Hz. Muhammed (sav)’e bu kutsal mekânı teslim etmek ve bu yerlerin kıyamete kadar onun ve ümmetinin elinde kalmasını temin etmek için onu İsra ve Miraç vasıtasıyla alıp oraya götürmüştür. İsra olayında bir devir teslim merasimi vardır. Cenab-ı Allah, İsra ve Miraç gecesinde bu mekânı bütün peygamberlerin ruhlarının şahitliğiyle Resulullah (sav)’a teslim etmiş, o da bu mübarek şehri ümmetine bir miras olarak devretmiştir. Burada Cenab-ı Allah’ın bu devir ve teslimden sonra bu mukaddes şehir ve mescidi, peygamberlerini katleden ve yeryüzünü fesada boğan bir milletin elinden alarak Resulullah’a teslim ettiği gayet açıktır.

İşte bundan dolayı biz Müslümanlar inancımız gereği Hz. Peygamber’in İsra ve Miraç mekânı olan bu yere büyük bir kutsiyet izafe edip buranın ebedi kutsiyetine inanırız. İslam fetihlerinin ve İslam’ı bütün insanlığa tebliğ maksadıyla Hicaz bölgesinden çıkarak dünyaya açılmanın ilk günlerinde, ulaşılması ve fethedilmesi gereken bir mekân olarak görülen Filistin ve özellikle Beytu’l-Makdis (Kudüs), fetih hareketlerinin başlangıcında İslam toprağı hâline getirilen ilk yerlerdendir. Bu mirasa sahip çıkmak maksadıyla Kudüs, 638 yılında Hz. Ömer tarafından Bizanslıların elinden alınarak İslam devletinin topraklarına dâhil edilmiştir.

Hz. Peygamberin 23 yıllık peygamberlik süresinde 14 yıl boyunca namazlarını Mescid-i Aksa’ya yönelerek kıldığı bu mukaddes mekânın etrafı mübarek kılınmış mescit ve kutsal şehir Kudüs’ün işgal altında olması bütün ümmet için bir zuldür.

Selahaddin el-Eyyubi 1187 yılında Kudüs’ü kuşattığında Beytü’l-Makdis’e beslediği sevgi sebebiyle bu mübarek beldeyi savaş felaketinden korumak istemiş, bunun için de birkaç kez çok elverişli şartlarla Haçlıları teslim olmaya davet etmiş ancak netice alamamıştır. O, bu kutsal şehrin surlarını yıkmak, binalarını yok etmek ve en ufak bir taarruzla şehre zulüm yapmaktan çekiniyordu. Bu nedenle o da Hz. Ömer gibi barış yoluyla şehri teslim almaya çalıştı. Bunun için şehre elçiler gönderip, “Kudüs’ün Allah’ın kutsal saydığı beldelerden biri olduğuna büyük bir inancım vardır. Sizin de kutsallığına inandığınız bu beldeye muhasara ve savaşın gerektirdiği yollarla hücum etmek ve girmek istemiyorum.” dedi.


Yorumlar

DUALAR

Aşık Etme Duası (Birini Kendine Aşık Etmek İçin Dua)

Sizlerden gelen sorular; Nihat HATİPOĞLU aşık etme duasını paylaşır mısınız?, ayetel kürsi ile aşık etme duası var mı?, aşık etme duası 14 gün, anında aşık eden dua var mı?, çok tesirli aşık etme duası paylaşır mısınız?, aşık etme duası mishakal, deli gibi aşık etme duası var mı?,en etkili aşk duası paylaşır mısınız?,  denenmiş  birini kendine aşık etme duası var mı..?  şeklinde soruluşmuş sorulardı. Tüm bu soruların cevaplarını aşağıda sizler için paylaştık. Allah ettiğiniz duaları kabul etsin inşallah. Birini Kendine Aşık Etmek İçin Dua-Nihat HATİPOĞLU BİRİNİ KENDİNE AŞIK ETMEK İÇİN DUA (BÜYÜ DEĞİLDİR) ; Erkeği Aşık Etme Duası-Kızı Aşık Etme Duası: Kuvvetli bir celbiye için uygulamadır. Bizzat denenmiş bir uygulamadır, herhangi bir yapılış zamanı yoktur, önerilen okuma düzeni bir hafta boyunca günde 1 defa okumaya niyet etmedir fakat genel anlamda bir hafta dolmadan hacetimiz görülmüş olur. (14 gün okumada ise okumadan sonra 40 gün başka bir işlem ya da okuma yapılmaması

Kumardan Kurtulmak İçin En Etkili Dua

Sizlerden gelen sorular; Kumardan kurtulmak için ne yapmalı?, Kumar bağımlılığından tamamen kurtulmak mümkün mü?, Kumar bağımlılığı nasıl tedavi edilir?,Kocami kumardan KURTULMAK için dua paylaşır mısınız?, Cübbeli Ahmet Hoca kumardan KURTULMAK için Dua, kumardan kurtulmak için Esmaül Hüsna, Kumardan kurtulma duası Diyanet, Kumardan korunmak için okunacak dua, Sanal kumardan kurtulma yolları, kumardan kurtuldum... SORU:  Kocamı kumardan kurtulmak için dua paylaşır mısınız? CEVAP : “Bismillahirrahmanirrahim. Ya eyyühellezine amenu innemel hamru vel meysiru vel ensabü vel ezlamüricsün min ameliş şeytani fectenibühü lealleküm tüfl i hun innema yüriydüş şeytanü en yükaa beynekümül adavete vel bağdae fil hamri vel meysiri ve yesuddeküm an zikrillahi ve anis salati fehel entüm müntehun. Ve etiy’ullahe ve etiy’ur rasule vahzeru. Fe in tevelleytüm fa’lemu ennema ala resunlinel belağulmübin. Allahümme huz hubbül hamri vel meysiri bihakkı kelamukel kadim ve rasulikel kerim ve bielfi elfin la h

Aşırı Şehvetten Kurtulma Duası

Her ne kadar Allah (azze ve celle) bunu fıtrî olarak zevk ve lezzet gibi hediyelerle birlikte vermiş olsa da kişi bu hissi kontrol altında tutmadığı taktirde hem dünyâ hem âhiret cihetiyle zor durumda kalacaktır. Fikri haram, bakışı haram, meylî haram olan kişi zinâ gibi büyük bir günahla karşı karşıya gelecektir. Bedenen bunu yapmasa da uzuvları ile bir bakıma zinâ işlemiş olacaktır. Peki bu histen nasıl kurtulacağız? Şehvetten Kurtulma Duası Bismillahirrahmanirrahim, Allahumme yâ senede men lâ senede lehü. Ve yâ zuhre men lâ zuhre lehü. Ve yâ câmi’eşşettâti. Ve ya râhimel emvâti. İrhamni rahmeten tuğninî biha an rahmeti men sivâke. Allahumme lâ emlikü linefsi nef’an ve la dârren ve lâ mevten ve lâ hayâten ve lâ nüşûran. Allahumme vessî’li fîmâ rezaktenî. Ve bârik li fîmâ ve hebtenî. İnneke alâ külli şey’in kadîr. Ve lâ tusallit aleyye bizünûbi men lâ yerhamunî yâ erhamerrâhimîn. Verzuknî hayre’ddünya vel âhireti yâ Rabbel âlemîn. İlahi, in afevteni fe lâ yenkusu fî mülkike şey

Gece Banyo Yapmak Caiz mi?

Gece Banyo Yapmak Caiz mi? Sizlerden bu konuda bir çok mesaj aldık, "hocam gece cinlerin ve şeytanların vakti olduğundan banyo yapılmaz mış" veya "akşam ve gece sabaha doğru banyo yaptığında şeytan dokunur,aklını kaybedebilirsin diyorlar bu ne kadar doğru" tarzında  bir çok soru aldık. Evet,gece banyo yapabilirsiniz,bunun için her hangi bir sakınca yoktur,kuran-ı kerimde gece banyo yapmayınız diye bir ayet yoktur,ayıca hadislerde de gece banyo yapmayınız diye bir uyarı yoktur. Size gece banyo yapılabileceğini onlarca örnekle anlatabiliriz ama gece banyo yapılmaz konusunun ne kadar yanlış olduğunu göstermeye tek bir örnek bile yetecektir. Örneğin; Namaz kılan biri olsun veya namaz kılmayan biri olsun fark etmez cenabet kalma süresi en fazla bir namaz aralığıdır. Buna göre yatsıdan sonra veya gece yarısı cinsel ilişkiye girdiniz-cima yaptınız,gusül abdesti almanız gereken bir durum oldu ama siz uyuya kaldınız bu durumda sabah namazı vaktine kadar yatabilirs

Eşinin Ci..sel Organını Yalamak (Öpmek) Gusül Gerektirir mi?

Sizden Gelen Sorular : Eşinin Cin..el Organını Görmek Gusul Gerektirir mi?, Eşinin Cin..el Organına Dokunmak Gusül Gerektirir mi?, Eşinin Cin..el Organını Görmek Gusül Gerektirir mi?, Cin..el Organı Öpmek Gusül Gerektirir mi?, Erkek Ci..sel Organını Görmek Gusül Gerektirir mi?, Karşı Cinsin Ci..sel Organını Görmek Gusül Gerektirir mi?.. Cin..el ilişki gerçekleşmeden (orgzım olmadan) veya meni dışarı çıkmadan cin..el organı öpmek yada yalamaktan dolayı cünüp olmazsınız. Bu durumla ilgili haram olmamakla beraber şu hususlara dikkat etmeliyiz: – Öncelikle böyle bir davranış onurlu ve kişilikli olmaya aykırı bir davranıştır, tiksindiricidir. – İkinci olarak, cin..el organlardan sürekli olarak bir takım maddeler çıkmaktadır ve bunlar pis olan akıntılardır.  Böyle bir durumda kişi, Hz. Peygamber’in (sa): " Ağızlarınızı tertemiz yapın çünkü onlar Kuran yoludur"  diye nitelendirdiği ağzına pis maddeler almış olacaktır. Üçüncü olarak, İslam’ın insan sağlığına ne kadar değ